İzmir’de Konak Belediyesi ev sahipliğinde ‘Kent ve Kent Yoksulluğu’ paneli düzenlendi. Panelde konuşan CHP Yoksulluk Dayanışma Ofis Koordinatörü Hacer Foggo, çocukların ailelerinden yoksulluk mirasını devraldığını söyledi, “Bu politikalarla çocukların yoksuluk döngüsünden çıkma ihtimalleri çok zor” dedi. Gazeteci-Yazar Barış İnce de, “Cumhuriyet’in 100. yılında, kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet’in yanında duralım” diye konuştu.
Konak Belediyesi, Konak Kent Konseyi, Ege Bölgesi Kars Demokrat Dernekleri Federasyonu ve Nihat Aydın Kültür ve Dayanışma Derneği, ‘Kent ve Kent Yoksulluğu’ başlıklı panel düzenledi. Panele CHP Eski PM üyesi, sosyolog Prof. Dr. Özkan Yıldız, CHP Yoksulluk Dayanışma Ofis Koordinatörü Hacer Foggo, Gazeteci-Yazar Barış İnce konuşmacı olarak katıldı. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde düzenlenen panelde dinleyiciler arasında İzmir Kent Konseyleri Birliği Başkanı Ali Nuri Köse de yer aldı.
İlk konuşmayı yapan CHP Yoksulluk Dayanışma Ofis Koordinatörü Hacer Foggo, derin yoksulluğun bir erişememe hali olduğunu belirterek, “Bu erişememe hali; bazen bir gıda, bazen çocuğunuza alacağınız bir ayakkabı, bazen çocuğunuzun yanına koyacağınız bir okul yemeği, bazen lüks olarak gördüğünüz psikolojik tedavi…” ifadelerini kullandı.
“Çocuklar okulu bırakıp yoksulluk mirasını devralıyor”
Yoksulluğun nesilden nesile aktarıldığının altını çizen Foggo, şunları kaydetti:
“Sürekli yoksulluk en son yüzde 14,8’di. Sürekli yoksulluk dediğimiz şey aslında kalıcı yoksulluk, yani yoksulluğun sürekli nesilden nesile aktarılması. Bu rakam, 5 kuşak boyunca bu yoksulluğun devam ettiği anlamına geliyor. TÜİK bu rakamı açıklayıp bitiriyor ama 10 yıl sonrasını görüyorsunuz. Çocuk yoksulluğu dediğimiz o çocukların büyüdüğü zaman, yetişkin oldukları zaman da babalarından, annelerinden o yoksulluğu miras olarak aldığını görüyorsunuz. 2005-2006 yılında, 7-8 yaşlarındayken babaları kağıt toplayıcısı, babaları tekstil çalışanı, babaları inşaat işçisi olan çocukların, pandemi döneminde, 20 yaşlarında babalarının mesleğini devraldığına tanık oldum. Kağıt toplayan, inşaatta, geçici işlerde çalışan çocuklar olduğunu gördüm. Bir yerde okulu bırakıp o nesilden nesle süren o yoksulluk mirasını almaya devam ediyorlar. Bir türlü o yoksulluk döngüsünden çıkma ihtimalleri de bu politikalarla maalesef çok zor”
“Çözüm yoksulların bir arada olmasıdır”
Gazeteci-Yazar Barış İnce ise savaşta, hastalıkta, pandemide önce yoksulların öldüğünü söyledi. Sorunun kaynağı olarak piyasalaştırma, özelleştirme, işçi sınıfının parçalanması, yoksulların kimliklere bölünmesi olduğunu vurgulayan İnce, “Çözüm; yoksulların bir arada olmasıdır. Kendimizi fark etmeliyiz. Bir yerde editör olarak çalışabilirsiniz, hizmet sektöründe çalışabilirsiniz, küçük bir işletmeniz de olabilir. Bu sizi zengin kılmıyor, bu sizi egemen sınıfın bir mensubu kılmıyor. Bizim bir arada olmamız için o kadar fazla etken, araç gereç ve neden var; fakat bunların çoğu belli meselelerden dolayı üzeri örtülen şeylerdir. Buna dair yapılabilecek şeylerin en başında, kriz nerelerden vuruyorsa oralarda örgütlenmek ve bu örgütlenmelerin bir arada olması gerekiyor. Küçük küçük çabaları önemsiyorum; barınma krizine karşı, açlığa karşı… Fakat bu damla damla biriken biriken şeylerin büyük bir muhalefet hanesine yazması için biraz daha merkezi çabalara da ihtiyaç var. Türkiye sathında bir taleple açığa çıkması gerekiyor. Gücümüzün erişmesi gerekeni görmemiz lazım. Biz Cumhuriyet’in 100. yılına giriyoruz. Cumhuriyet nedir? Elbette ki modernleşmedir, eşit yurttaşlıktır, babadan oğula geçen sistemden yurttaş egemenliğidir. Ama şu laf çok önemli; “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir”. Eğer 100. yılı savunacaksak burada duralım” diye konuştu.
“Derin yoksulluğu yaşayanlar toplumdan da giderek kopuyorlar”
Eski CHP Parti Meclisi Üyesi Prof. Dr. Özkan Yıldız da, yoksulların toplumdan da dışlandığını vurguladı:
“Son yıllarda özellikle Avrupa Birliği’nin de çok üstünde durduğu bir dışlanma kavramından bahsediliyor. Artık derin yoksulluğu aşma sürecine gelen insanlar, toplumdan da giderek kopma eğilimindedirler. Toplumla artık aidiyetlerini, bağlarını kaybetmektedirler. Kentin ekonomik yaşamına katılamayan, kültürel hayatına katılamayan, Toros’ta yaşayıp denizi göremeyen, deniz kenarına gidip ailesiyle oturup çay içemeyen, AVM’ye gidip hayatında hiç alışveriş yapamayan, çocuğunu kültürel bir alana hiç götürmemiş kesimlerden bahsediyoruz. Bu kesimler aslında kentte var ama kentin hiçbir ekonomik, sosyal, kültürel, toplumsal yaşamına katılmıyorlar; katılmadıkları zaman da toplumdan dışlanma sürecine giriyorlar.”